Mahmud Sami Ramazanoğlu Hz.
Mahmud Sâmi Ramazanoğlu -rahmetullâhi aleyh- 1892 yılında Adana’nın Tepebağ mahallesinde dünyaya gelmiştir. Şecereleri Ramazan Oğulları’ndan Nûreddin Şehîd yoluyla Hâlid bin Velîd -radıyallâhu anh- Hazretleri’ne dayanır. Babası Müctebâ Efendi’dir.
Bir vesile ile Kelamî dergagına gider. Dergâhın mürşidi olan, zamanın Meclis-i Meşâyıh Reisi Es‘ad Efendi -rahmetullâhi aleyh-, genç Sâmi Efendi ile yakînen ilgilenir:
“–Evlâdım! Hastalık nerede ise tedâviye oradan başlamak icâb eder. En mühim uzvumuz kalp’tir… Bu sebeple, zâhirî nâfile ibadetlerden önce kalbimizi ihyâya başlayacağız. Kalp zikrine ehemmiyet vereceğiz!” der ve Sâmi Efendi için yeni bir hayat başlar.
Artık Sâmi Efendi, dergâhın genç bir hizmet eridir. Bahçe tanzimi, ayakkabıların tertibi, gelen ziyaretçilerin sıraya konulması, onlara yapılan ikramlar, Pîr Hazretleri’ne gelen mektuplara cevaplar, hep bu genç mürîdin uhdesindedir. Dergâhta bulunan kadîm müridler bile ona hayran olurlar. Zira o çok az uyur, akşamları yatakları serer, herkesle beraber yatağına girer, insanlar uyuduktan sonra sessizce kalkar, yeniden abdest alır, seccâdesi üzerinde uzun müddet tesbih, tehlil, zikrullah ve tefekkürle meşgul olurdu. İmsaktan evvel, bahçeden odun getirip kazanı yakar; gusül ihtiyacı olanlar için sıcak suyun hazır olduğunu haber verirdi.
SAMİ EFENDİ İCAZETNAMESİNİ KİMDEN ALDI?
Sâmi Efendi Hazretleri’nin dergâhta kısa zamanda ulaştığı muvaffakıyeti yakînen takip eden Es‘ad Efendi -rahmetullâhi aleyh-, ona bir icâzetnâme takdim ederek hilâfet verdi.
Sâmi Efendi Hazretleri’nin 39 yaşında olduğu 1931 senesinde, mürşidi Es‘ad Efendi -rahmetullâhi aleyh- şehîd edilmiştir. Artık onun omuzlarında büyük bir irşad emâneti bulunmakta, ancak gerek dergâhların kapatılmış olması, gerekse yeni ictimâî vasat, bu emânetin îcaplarını tam mânâsıyla îfâya müsâit değildir… Pek çok badireden sonra sevenlerinin talebi üzerine İstanbul’a taşındı. Takrîben 30 sene kadar İstanbul’da ikâmet etti.
Sâmi Efendi -rahmetullâhi aleyh-, ticârî hayatın merkezi olan İstanbul’un Tahtakale semtinde bulunan bir işyerinde, bir taraftan muhâsebe ile meşgul oluyor, diğer taraftan da irşad hizmetine devam ediyordu. Kendisini tanıyanlar Anadolu’dan kâh işleri için, kâh mânevî istifâde için gelip onu bu işyerinde ziyaret ediyor ve büyük değişiklik ve feyizlerle memleketlerine dönüyorlardı. Sâmi Efendi Hazretleri de bu ziyaretleri karşılıksız bırakmıyor, müsâit olan ve taleb edilen şehirlere mukâbil ziyaretlerde bulunarak oralara ilim-irfan, takvâ ve hizmet tohumları ekiyordu. Zamanla İstanbul’da ve Anadolu’da, bilhassa ticaret ve sanayi erbâbından, esnaftan, ilim ehlinden, kendisine intisâb eden seçkin bir halka oluştu.
Sâmi Efendi -rahmetullâhi aleyh- husûsî ve umûmî sohbetleriyle irşad hizmetlerine devam ediyordu. Günlük hayatı ise ya işiyle ya eser te’lifiyle ya ibadetle ya da sohbet ve hizmetle geçiyor, hiçbir nefesini boşa harcamıyordu.
SAMİ EFENDİ’NİN MEDİNE’YE HİCRETİ VE SON GÜNLERİ
Sâmi Efendi Hazretleri, hayatı boyunca devamlı Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye’nin izlerini takip etmişti. Son arzularından birisi Medine’de ikamet etmekti. Oraya hicret etti.
SAMİ EFENDİ’NİN VEFATI
Sevenleri yirmi beş sene kadar evvel, Eyüb Sultan Hazretleri’nin kabristanında kendileri için bir mezar yeri temin etmişlerdi. Bundan pek memnun olmayan Muhterem Üstad Hazretleri:
«–Bizim reyimizi sorarsanız, gönlümüz Cennetü’l-Bakî’yi ister!» buyurmuşlardı.
Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri’nin bu has, lekesiz kulu son günlerini yaşıyordu. Sevgili Peygamberimiz’in izinde yürüyen bu Allah dostu 1984 yılında Medine’de Mevla’ya vâsıl olmuş, kabri de Efendimiz’in tam ayak ucu tarafına nasîb olmuştur…
Cenâb-ı Hak cümlemizi şefâatlerine nâil eylesin! Âmîn!